Prof.Dr. Koray Özduman

Düşük ve Yüksek Dereceli Glial Tümörler

Gliom ve Düşük Dereceli Gliom Nedir?

Gliom, beyin dokusunun kendisinden gelişen tümörlerin genel ismidir. Bu ismi, beyinin destek hücreleri olan “glia” hücrelerinden alır. Gliom tek bir tümör tipi değildir, fakat çok farklı özellikler taşıyan, farklı hastalıkları içeren geniş bir grubu tanımlamak için kullanılan bir grup ismidir. Bu farklı tümör cinsleri, insan hayatı boyunca farklı yaşlarda görülürler.  Dünya Sağlık Örgütü gliomları toplam 4 grupta inceler:

  1. Tipik olarak 18 yaş öncesinde görülen pediatrik tipte gliomlar;  
  2. En sık 30-40 yaşlar çevresinde gözlenen düşük gradeli gliomlar (astrositom ve oligodendrogliom);
  3. 55-65 yaş grubunda gözlenen Glioblastom;  
  4. Ve çocuklarda daha sık olmak üzere her yaşta görülebilen lokalize gliomlar’dır.

Düşük dereceli gliomların moleküler biyolojisi

Gliom ve Glial Tümörler İçerik Haritası

Gliom Tedavisi ve Kuvvetli olduğumuz 10 başlık

Gliom tedavisi konusunda, sadece cerrahi değil, her yönü ile dünyada alabileceğiniz en iyi hizmeti sunuyoruz.

  1. On yıllara yayılmış bir klinik tecrübe ve bilimsel/üniversiter çalışmalar sayesinde hastalığı çok iyi tanıyor olmamız.
  2. Yine on yıllara yayılmış bir ameliyat tecrübesi ile cerrahi stratejimizin olgunlaşmış, oturmuş olması.
  3. Net ve güvenilir bir tanı konusunda, gelişmiş MR teknolojileri çok geniş imkanlara sahip olmamız.
  4. Modern teknolojiye sürekli yatırım ile en modern cerrahi teknolojilere ve imkanlara (örn. Ameliyat sırasında MR sahip olmamız.
  5. Ameliyat sırasında hastalarımızın özellikli beyin fonksiyonlarını ( hareket etme ve konuşma gibi) koruyabilmek için gereken (nöromonitöriasyon / intraoperatif elektrofizyoloji gibi) yöntemleri uygulayan meslektaşlarımızla yakın işbirliğimiz olması.
  6. Tümörden biyopsi yapılması gerektiğinde en kolay ve en güvenilir teknoloji olan stereotaktik biyopsi konusunda büyük bir tecrübemiz ve destek teknolojilerimizin olması.
  7. Hastanın emniyetinin ve iyiliğinin birinci önceliğimiz olması. Ama ayrıca hasta rahatını, konforunu ve kozmetiğini de gözetmemiz.
  8. Hastalığın tanısı konusunda patoloji ve moleküler-genetik konusunda dünyada ve Türkiye’de en yetkin isimlerle çalışıyor olmamız, köklü bir birikimimizin olması ve en modern teknolojileri kullanıyor olmamız.
  9. Hastalığı kısa süreli değil, hayat boyu durdurmayı amaçlayarak hareket etmemiz. Ameliyat öncesi, ameliyat sırası ve ameliyat sonrasındaki tedaviler ve takipler sırasında da hep birebir yanınızda durmamız.
  10. Dünyadaki bilimsel, mesleki, teknik ve teknolojik tüm gelişmelerin direk içinde olmamız ya da yakın takip etmemiz. Böylelikle tedavimizin her gün bir öncekinden daha iyi olması.

Gliom İsmi Nereden Gelir?​

Beyin dokusu, nöron olarak isimlendirilen ana hücreler ve glia olarak isimlendirilen destek hücreleri tarafından örülmüş, analog bir bilgisayar ağıdır. Bu ağın “destek hücresi” ilk olarak Alman bilim adamı Rudolf Virchow tarafından 1850’de tanımlanmıştır. Virchow bu keşfinden 15 sene sonra, stajyer doktor adayları için hazırladığı kitabında, beyin tümörlerinin bu destek hücresine benzerliği dolayısıyla “Gliom” olarak isimlendirmiştir. Bu ilk tanımlamadan beri geçen 150 sene içinde, bu tümörlerinin beyin dokusunun sürekliliğini ve bakımını sağlayan, kök hücresi ya da progenitör hücerlerden köken aldığı fikri genel kabul görmüştür.

Gliomlar Neden ve Nasıl Oluşur?

Kanserler ve iyi huylu tümörlere genel olarak bakıldığında, bu hastalıkların genetik değişiklikler sonucunda oluştuğu görülür. Bu genetik değişiklikler iki şekilde oluşabilir. Birincisi, çevresel faktörlerin etkisiyle, sadece beyindeki hücrelerde gelişen genetik değişikliklerdir (örneğin radyasyona maruz kalan beyin hücrelerinin kanserleşmesi). Diğeri ise ailevi/ırsi olarak soyaçekimle kalıtılan genetik hastalıklardır.

Gliom Oluşumunda Çevresel Faktörler

Çevresel faktörler incelendiğinde, kesin ve net olarak ortaya konmuş olan tek etken iyonizan radyasyondur. İyonizan radyasyonun gündelik hayatta rastlanabilecek kaynakları (tıpta kullanılan röntgen, tomografi ve nükleer tıp görüntülemeleri; ışın tedavisi, gökyüzünden gelen kozmik radyasyon, nükleer silahlar ya da nükleer kazalardan kaynaklanan radyasyon) olarak özetlenebilir. Elektromanyetik radyasyonun farklı formları arasında ancak iyonizan radyasyon, yani x-ışınları ve g-ışınları kanser oluşturabilecek kadar yüksek enerjiye sahiptir. Bunun haricinde, kumaşları yanmaz hale getirmek için kullanılan ve Haloalken olarak isimlendirilen bir kimyasal grubunun da gliom tümörlerinin oluşumundan sorumlu olabileceği gösterilmiştir. Radyasyon ve Haloalkenler haricinde glial tümör oluşumuna yol açabileceği gösterilmiş hiçbir çevresel faktör yoktur. Cep telefonu kullanımı, wi-fi ya da telefon ağları, gıda katkıları, hormonlar, obesite, yağdan zengin beslenme, sigara ya da alkol, viral enfeksiyonlar gibi birçok kanser grubunun oluşumundan rol oynayan çevresel faktörlerin hiçbiri bilimsel çalışmalarda gliom oluşumu ile net olarak alakalandırılamamıştır.

Gliom oluşumunda çevresel etkenler

Gliom Oluşumunda Ailesel Faktörler

Ailevi/ırsi kalıtsal faktörler incelendiğinde de iki farklı kalıtım şekli izlenir. Bunlardan ilki sendromlar olarak isimlendirilen, beyin haricinde başka dokularda da genetik bozuklukların izlendiği Mendelian kalıtılan tümör yatkınlık sendromlarıdır. Bunlar arasında nörofibromatozis tip 1 ve 2, von Hippel Lindau, Li-Fraumeni, Lynch, Turcot, Gardner sendromları sayılabilir. Vücuttaki diğer kanserlere çok benzer şekilde, bu sendromlar glial tümörlerin ancak yirmide birinde saptanabilir.  Diğer bir kalıtım şekli poligenik kalıtım olarak isimlendirilen şekildir. Bu kalıtım şeklini çevrenizde kolaylıkla izleyebilirsinir. Yukarıda adı geçen Mendelian sendromlardan biri olmadan da bazı ailelerde gliom’ların beklenenden çok daha sık oldukları izlenir. Bu ailelerin büyük kısmında bir poligenik kalıtım şekli olduğu kabul edilir.

Yukarıda bahsedilen her iki kalıtım şeklinde de en sık gözlenen durum, bireylerin DNA hasarı durumunda çalışan tamir mekanizmalarının eksikliği/yetersizliğidir. Kliniğimizde yapılan bir çalışmada, DNA hasar tamirinden sorumlu genlerde genetik bozukluklar hastaların tamamında gözlenmiştir.

Bu görüntü yapay zeka ile oluşturuldu

Düşük Dereceli Gliomlar Beynin İçinde Nerede Yerleşir?

Gliomların beyindeki yerleşimlerinin şans eseri olmadığı ilk olarak Profesör Philip Schwartz tarafından 1922’de gösterilmiştir. Prof. Schwartz daha sonra Istanbul Üniversitesinde Patoloji bölümünü de kurmuştur.  Modern çalışmalar da bu tümörlerin beyin kabuğunda, “asosiyasyon alanı” dediğimiz bölgelerde en sık görülürler. Bu alanlar, beynin farklı kaynaklardan gelen bilgileri harmanladığı ve bağdaştırdığı alanlardır. Neden bu alanların daha sık görüldüğü bugüne kadar kanıtlanamamıştır. Günümüzde bir düşük gradeli gliomların beyin içindeki yerleşimleri ve uzanımlarının detaylı olarak ortaya konması MR teknolojileri ile kolaylıkla yapılabilmektedir. Bu yerleşimi bilmek düşük gradeli gliomların cerrahi planlaması için olmazsa olmazdır.

Gliomlar beyin dokusunun içine yayılır mı?

Bu bilgi de 1943 yılında, gliomlar konusunda en büyük isimlerden biri olan, Hans Joachim Scherer tarafından ortaya konmuştur. Gliomlar çalışmakta olan beyin dokusuna nüfuz ederler.  Yıllar içinde, gliomların nüfuz ettikleri dokunun fonksiyonunu yavaş yavaş bozdukları ve bu fonksiyonların beynin farklı alanları tarafından üstlenildiği öğrenilmiştir. Bu, beyin plastisitesi olarak isimlendirilir. Plastisite çok uzun süre içinde gelişir. Ayrıca, bozulan fonksiyonun hangi bölgelere göç ettiği, hangi bölgeler tarafından üstlenildiği her hasta için farklılık gösterir ve her hasta özelinde tetkik edilmelidir.

MR Sonucunda Gliom Görülmesi ve Gliom Teşhisi

MR tetkikleri, günümüzde beyin hastalıklarının ne olduklarını, biyopsi alınmasından önce, büyük ölçüde tahmin edebilmektedir. Cerrahın MR görüntülemeden beklediği, öncelikli olarak beyinde gördüğümüz hastalığın bir tümör olup olmadığının tahmin edilmesi, sonrasında ise hangi tip tümör olduğunun tahmin edilmesidir. MR-spektroskopi, MR-perfüzyon, MR-difüzyon görüntüleme gibi yöntemlerin kullanılması da standart MR yöntemlerini destekler.

Gliom Teşhisinde MR Hasta Özelinde Ne Kadar Bilgi Verebilir?

Tümörün beyin içinde nerede yerleştiği, hangi bölgelere uzandığı, çevresindeki doku ile nasıl bir etkileşiminin olduğu gibi, cerrahın tedavi planlaması konusunda son derece önemli bilgileri de kolaylıkla sağlar.

Gliom Vakalarında MR Tetkiki Olmasına Rağmen Cerrah Neden Yeni MR İster?

Bir yandan da MR’ın tanıdaki bu başarısı, tetkikin usulüne uygun ve teknik olarak sorunsuz şekilde yapılmasını gerektirir.  En gelişmiş cihazlarla yapılmış olan en geniş tetkikler bile, kötü yapıldıklarında hatalı bilgi verirler. Dolayısıyla MR tetkiklerinin konuda tecrübeli bir nöroradyolog tarafından değerlendirilmesi mutlak şarttır.

Gliom Tipi MR Görüntüsünden Anlaşılır Mı?

MR teknolojisinde büyük gelişmeler olsa da bu biyopsi tanısının yerine geçmez. Ama, iyi yapılmış bir MR tetkikinin gerçekten çok büyük bir yardımı vardır. Tedavi planlaması büyük ölçüde bu MR tetkikin üzerinden yürür. Beyin tümörlerinde, vücudun diğer dokularının tümörlerinde olduğu gibi, önce biyopsi alınıp, sonrasında tedavinin planlanmaz, çünkü beyinden biyopsi alınması diğer dokularda olduğundan çok daha riskli bir girişimdir.

Son yıllarda MR konusundaki iki gelişme düşük gradeli gliomların değerlendirilmesi alanına büyük bir ivme kazandırmıştır. 2009 yılında düşük grade‘li gliom diye isimlendirdiğimiz tümörlerde hücre metabolizmasını kökten değiştiren “IDH” mutasyonu gösterilmiştir. IDH mutasyonunun varlığı hücre metabolizmasını kökten değiştirir ve normalde hücrede olmayan bazı kimyasal maddelerin (örn. 2-HG) ortaya çıkmasına ve normalde var olan kimyasalların da düzeylerini değişmesine yol açar. MR-spektroskopi yöntemi bu kimyasalların düzeylerini tahmin ederek bize tümörün hangi tipte olduğunu yüksek güvenilirlikle gösterir.

Bir yandan difüzyon tensör görüntüleme (DTI) olarak isimlendirilen görüntüleme yöntemi de gliomların özellikleri konusunda bize bilgi verir. Bu yöntem beynin içinde, sinir hücresi grupları arasındaki bağlantı yollarını inceler. Beyin dokusu ile çok yakın bir alışveriş içinde olan gliomların birçok özelliği bu yöntemle incelenebilir. Ama en önemlisi, bağlantı yollarının tümörle olan ilişkisidir. Cerrah, DTI tetkiki ve diğer kaynaklardan elde ettiği bilgiyi kullanarak hangi beyin yolaklarının korunması gerektiğine ya da hangilerinin gözden çıkarılabileceğine kadar verir.

Gliom Tedavisi, Düşük Dereceli Gliom Nasıl Tedavi Edilir?

Düşük Dereceli Gliom Nasıl Tedavi Edilmelidir?

Düşük dereceli gliomların tedavisi her hasta için, o hastaya özgü olarak belirlenmelidir. Düşük gradeli gliomlar başlangıçta yavaş ilerleyen hastalıklar oldukları için tedavi stratejisi, sonraki onyılları düşünerek soğukkanlı şekilde belirlenmelidir.  Tedavinin bel kemiğini cerrahi, radyoterapi ve kemoterapi oluşturur ama hangi tedavinin ne zaman uygulanacağı  tümörün özelliklerine, hastanın genel sağlık durumuna ve yaşına bağlı olarak belirlenir.

Gliom Ameliyatı ve Cerrahın Gliom Ameliyatındaki  Rolü

Düşük dereceli gliomların tedavisinde cerrahinin etkisini değerlendirmek konusunda ilk modern çalışma 1994 yılıjnda yayınlandı ve cerrahiden sonra geride kalan tümör hacminin son derece önemli olduğunu göstermiştir (Berger M, Cancer 1994). Bunu takip eden çalışmalar arasında, 2008 yılında yayınlanan San Fransisco Üniversitesinin  (Smith, Journal of Clinical Oncology 2008) ve Fransız gliom çalışma grubunun 2011’de yayınlanan (Capelle 2011) bilimsel araştırmaları cerrahinin çok anlamlı bir pozitif etki sağladığını göstermiştir.

Cerrahinin pozitif etkisini göstermek konusunda en dramatik çalışmalardan biri Norveç’ten gelmiştir. Sosyal bir devlet olan Norveç’de iki farklı bölgede yaşayan insanlar, sadece coğrafi konumlarına göre iki farklı hastaneye başvurmaktaymış. Bu iki hastaneden biri (sadece biyopsi alma), diğer ise (tümörü mümkün olan en geniş şekilde ameliyatla çıkarma) tutumunda imiş (Jakola A,  JAMA 2012). Yıllar boyunca izlenen bu iki farklı grup arasında yine tümörün çıkarılması stratejisi anlamlı şekilde daha başarılı bulunmuş.

Gliom Ameliyatının Amacı Nedir?

Kuşbakışı bakıldığında, gliomların cerrahi tedavisi konusunda dünyada iki farklı strateji vardır. Bunlardan dünyada en genel kabul göreni, tümörü mümkün olan gen geniş şekilde, fakat hastada bir fonksiyon kaybı yaratmadan, genel anestezi altında çıkarmak ve ardından radyoterapi ve kemoterapi ile desteklemek stratejisidir.

Diğer strateji, ameliyattan sonra belli bir fonksiyon kaybının olmasını kabullenip, daha sonra bu kaybı rehabilitasyonla tedavi etmeyi planlayarak, uyanık ameliyatla tümörün çıkarılmasıdır. Bu iki strateji birbirinden o kadar farklıdır ki,

Ameliyat sırasında MR (intraoperatif MR) bize ne kazandırır?

Bir beyin tümör ameliyatının başarısının belirlenmesi için iki kriter hastanın ameliyat sonrasında sorunsuz iyileşmesinin ve tümörün planlanan oranda uzaklaştırılabilmesidir. Tümörün ne kadar çıkarıldığının belirlenmesi konusunda altın standart ameliyat sonrasında yapılan MR tetkikidir. Fakat ameliyat sonrasında yapılan tetkikler çoğu zaman kötü sürprizleri yanında getirir.

Nöromonitörizasyon nedir? Neden tecrübeli Nörologlar tarafından yapılmalıdır?

Gliomlar beynin bağlantı yollarını istila ederken bir düzene uyarlar. Özellikle tümör büyümesinin erken safhalarında bu tümörler belirli bağlantı yollarını seçerler ve bu bağlantı yollarının içinde kalırlar. Bu bize cerrahi sırasında çevredeki diğer bağlantı yollarını koruma şansı tanır. Bu yolların cerrahi sırasında korunabilmesi öncelikle gösterilebilmelerine bağlıdır. Nöroloji bölümünün kullandığı yöntemlerden biri olan Elektrofizyoloji bu bağlantı yollarını haritalama ve ameliyat süresince hasar görmediklerini takip edebilmemizi sağlar. Ameliyat sırasında ilk olarak “haritalama” yöntemi ile kritik yapıların neresi olduğu gösterilir. Ardından “nöromonitörizasyon” denen yöntem, ameliyatın başından sonuna kadar, kritik bağlantı yolaklarının bütünlüğünün bozulmadığını takip eder. Önemli yapılara ya da bağlantı yollarına yaklaşıldığında nörolog, cerrah ve anestesizt, bir takım çalışmasıyla, önemli yapılara zarar gelmesini önlerler. Elektrofizyoloji, bilgi, tecrübe ve el becerisi gerektiren bir yöntem olduğu için tecrübeli bir nörolog cerrahinin başarısı ve emniyeti konusunda büyük fark yaratır.

Gliomların Uyanık Beyin Cerrahisi ile Tedavisi

Yirminci yüzyılın başında, genel anestezi yöntemleri geliştirilmeden önce kullanıma giren bir yöntem olan uyanık beyin cerrahisi, günümüzde hala özellikli durumlarda kullanılmaktadır. Ameliyat sırasında hastanın uyanık olması, genel anestezi altında takip edilmesi mümkün olmayan yüksek beyin fonksiyonlarının (görme, konuşma, algı, akıl yürütme, sosyal iletişim gibi) haritalaması, takip edilmesi ve dolayısıyla korunmasına yardımcı olur. Örneğin, ameliyat sırasında, ağrı duymayacak şekilde uyandırılan hastadan belirli görevleri yerine getirmesi veya sorulara yanıt vermesi istenir ve böylelikle beynin kritik fonksiyonlarını korunabilir.

Gliom Tedavisinde Cerrahi tedavi konusunda yalnız başına yeterli midir?

Cerrahi, düşük gradeli gliom olarak isimlendirdiğimiz tümör cinsinin tedavi edilmesi konusunda en net ve en etkin tedavi yöntemidir. Hastalığı kontrol edebilmemizi ve hastanın hayatını tehdit etmesini engelleyebilmemizi sağlar, hastalığın belirtilerini ortadan kaldırır ya da azaltır ve tekrarlamalarını geciktirir ve sonuçta hastanın yaşam süresini uzatır, yaşam kalitesini attırır. Buna rağmen, düşük gradeli gliomların tekrarlaması bir kuraldır ve kusursuz bir şekilde yapılmış cerrahiler sonrasında bile tekrarlar. Bu özelliği en net şekilde ortaya koyan bir çalışmada (MR tetkikinde geride hiç görünebilen ya da şüpheli alan kalmadan, hatta tümörün çevresindeki bir sınır da birlikte çıkarılarak tamamlanmış) düşük grade’li gliom ameliyatları sonrasında hastaların %50’sinde 5. senede tekrarlama olduğu gösterilmiştir. Bu nedenle astrositom ve oligodendrogliom olarak isimlendirdiğimiz “düşük gradeli gliomlar” mutlaka adjuvan (pekiştirici) tedavilerle desteklenmelidir.

Düşük Dereceli Gliomların Gamma Knife ile Tedavisi Mümkün Mü?

Beyin tümörlerini radyasyonla tedavi edebilmek için iki farklı yöntem vardır. Radyocerrahi ve fraksiyone radyoterapi. Diğer radyasyon tedavilerinin ( brakiterapi, nötron ya da parçacık tedavileri gibi) beyin tümörlerinde kullanımı çok sınırlıdır.

Radyocerrahi, küçük ve iyi sınırlı tümörlere (kusursuz şekilde odaklanmış ve çok yüksek dozda) radyasyon ulaştırmaya dayanan bir tedavidir. Bu tedavi yöntemi çevre beyin dokusu ile net ve keskin sınırları olan tümörler için uygulanır. İlk olarak bir beyin cerrahı olan, Lars Leksell tarafından tasarlanan ve çalıştırılan Gamma Knife tedavisinin temel prensibi çevre dokuyu radyasyondan korurken tümörü tahrip edebilecek ya da etkisizleştirecek bir radyasyon dozu vermek olmuştur.  Düşük gradeli gliomlar çalışmakta olan beyin dokusunun içine yayıldıkları için verilecek ışın tedavisinin o dokunun fonksiyonunu bozmaması gereklidir, aksi taktirde beyin fonksiyonlarına zarar gelebilir. Bu nedenle Gamma Knife ya da diğer stereotaktik radyocerrahi teknikleri, beyin dokusuna nüfuz eden tümörlerde standart tedavi yöntemi değildir ancak çok özellikli durumlarda kullanılır. Bu durumun istisnası çevre dokuya yayılmayıp, olduğu yerde genişleyerek büyüyen tümörler oldukları bilinen, fokal/ekspansil gliomlardır.

Fraksiyone radyoterapi ise çok daha geniş bir hacme ışın vermek ve bunu zamana yayılmış şekide yapma yöntemidir.  Fraksiyone radyoterapi yöntemi normal beyin dokusu ve tümör hücreleri arasındaki biyolojik farkları kullanarak (, normal dokunun kendi kendine onarabileceği, buna karşın tümör hücrelerinin onaramayacakları,) bir etki yapmak prensibi ile çalışır. Böylelikle düşük gradeli gliomları fraksiyone radyoterapi ile tedavi ederken, normal dokunun fonksiyonunu korumak mümkün olur. Günümüzde dokunun içine yayılan gliom tümörlerinin radyasyon tedavisinde altın standart fraksiyone radyoterapidir.

Gliom Tedavisinde Kemoterapinin rolü nedir?

Yirminci yüzyılın son yıllarında bir grup kemoterapi ilacının Glioblastom hastalığı için kullanılabileceği gösterilmiştir. Bu kemoterapi ilaçları aslında, vücudun farklı dokularının kanserlerine karşı etkin oldukları gösterilmiş ilaçlardır(örn. karmustin, lomustin). Sonradan bu ilaçların düşük gradeli gliomlarda da etkili olukları saptanmış ve yaygın kullanıma girmiştir. Günümüzde kemoterapinin, düşük gradeli gliomların tedavisi konusunda etkili olduğu, hastaların yaşam süresini uzattığı ve yaşam kalitesini arttırdığı (günümüzün en yüksek tıbbi bilimsel standardı olan, prospektif, randomize, çift kör çalışmalarda) gösterilmiştir.